Başlangıçta...
Mütevazı başlangıçlar... Yaşam çamur birikintilerinde kımıldanmaya başlayıp balıklara, sürüngenlere ve nihayet memelilere doğru evriliyor. Ardından sahneye insanlar çıkıyor ve gezegeni kolonileştirmeye başlıyorlar.
Başlangıçta sümüksü madde vardı. Darwin'in, insanların insansı maymunların soyundan gelmiş olabileceğine yönelik
Oğuz doğduğu zaman yüzü mavi, ağzı ateş gibi kırmızı gözü, saçı ve kaşları siyah bir dünya güzeliydi. Annesinin memesinden ilk sütü emdikten sonra, bir daha emmedi. Yiyecek istedi, lakırdı etmeğe başladı. Kırk günde
büyüdü: dolaşıp oynuyordu. Oğuz’un ayakları öküze, vücudu kurda, göğsü ayıya benzerdi. Böğürleri kıllı idi. At sürüsü güder, beygire
Bir insan böyle bakmaz ki
Günümde yıldızım sanki
Okursun aşkı gözlerinden
Geçip gitsem mi kalsam mı
Ben asla böyle olmazdım
Hayatta parçalanmazdım
Güneşten sıcak gülüşlerden
Tutup öpsem de yansam mı
İnan bıktım hayallerden
Gönül kurtulsa çöllerden
Sesinle hayata döndürsen
Senin hazzın bana farzdır
Olsun da gör
O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
Seyreyle gülü, bülbülü
Çifter çifter aylar gökyüzünde
Her gece ayın on dördü
Kuşlar geçecek damların üstünden
Kuşlar konacak damlara
Bu bir türkü :-
toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü :-
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı, kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanlarım
Ben de gördüm o kahramanları, ben de sardım o örgüyü, ben de onlarla güneşe giden köprüden geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. Ben
O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
Seyreyle gülü bülbülü
Çifter çifter aylar gökyüzünde
Her gece ayın on dördü
Kuşlar geçecek damların üstünden
Kuşlar konacak dallara
Kanat seslerini duyup uyanırlarsa
Gene kuşlarla uyusun çocuklar
Olanı biteni anlatma.
Hiç görmediğim şey bu
Kurdun gözü yılmış
OLSUN DA GÖR
O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
Seyreyle gülü bülbülü
Çifter çifter aylar gökyüzünde
Her gece ayın on dördü
♡♡♡♡♡
Bulutları kovalamaktan vazgeçin, nasılsa yakalayamayacaksınız
Bulutları kovalamak ve bulutların elden kaçmasıyla ilgili bir hikâye vardır.Sıcak bir yaz günü dışarıdasınız, tarlada çalışıyorsunuz. Kavurucu güneşten koruyacak tek bulut bile olmadığından sıcağa dayanmak zorundasınız. Derken başınızı kaldırıp bakarsınız ve uzakta bir beyazlık görürsünüz."Ah, şu bulutun gölgesinin altı serin olur. Umarım çabucak bu tarafa doğru süzülür" diye düşünürsünüz içinizden ve hatta bulut yaklaşana kadar işinize ara vermeyi bile düşü- nürsünüz.Ancak gerçek şudur, o bulut asla yanınıza gelip size güneşten siper olmayacaktır ve siz gölge ümidiyle, işinizi yarıda bırakmış halde günü bitirirsiniz.
O bulutun yaklaşmasını beklemek yerine, şimdi ne ya- pılması gerekiyorsa onu yapmak için çaba gösterin. Eğer yoğun bir gayretle işinize kapılırsanız, ne kadar sıcak olduğunu unutabilirsiniz. Derken, bir de bakmışsınız, o bulut tepenize gelmiş ve o ferahlatıcı serinliği getirmiş.Burada bahsettiğim mesele hem bulutlar, hem de kader ve talih için geçerlidir. Biraz şansı yaver gitmiş birine imrenmenin bir manası yoktur, elinize fırsat geçmemesinden yakınıp dövünmenin de yararı... Kısaca, bugün yapılması gere- kenleri yapmak için dişinizi tırnağınıza takın. Talih kesinlikle size de gülecek.
Dönüyorum bak,
Dünyadan hızlı.
Aydan öteye,
Güneşten sıcak.
Benim hissiyatım bu,
Ne iyidir ne de kötü.
Bir ruh sarmış bedenimi Allah üfledi diye,
Denizlerde ki dalga gibiyim.
Gidiyorum bak,
Herkesten önce.
Doğuyorum her zaman,
Bugün ölenden sonra.
Kışkırıyorum bazen bir ateş gibi,
Nefret olup akıyorum.
Bir güzel haber olsa,
Kahkaha ile demleniyorum.
AYKUT BARIŞ ÇELİK
Kaderde senden ayrı düşmek te varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git gidebildiğin yere git diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Yokluğuna bir gün bile
"O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
Seyreyle gülü bülbülü
Çifter çifter aylar gökyüzünde
Her gece ayın on dördü
Kuşlar geçecek damların üstünden
Kuşlar konacak dallara
Kanat seslerini duyup uyanırlarsa
Gene kuşlarla uyusun çocuklar
Olanı biteni anlatma.
Hiç görmediğim şey bu
Kurdun gözü yılmış sürüden
Elmanın yarısı soğuk yarısı sıcak
Ağulu bitkilere dolanmış salkım
Güneşten yağmur boşanacak
Yetsin demir çağının beyliği
Yeni bir gün başlıyor demek
Yeryüzünde korkusuz yaşamak
İki milyar kişiye bir dünya
İki milyar kişiye iki milyar ekmek.."
Olsun da Gör
O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
Seyreyle gülü bülbülü
Çifter çifter aylar gökyüzünde
Her gece ayın on dördü
Kuşlar geçecek damların üstünden
40 gez (1gez 66cm) yüksekliğinde ve uyuduklarında onları düşmekten koruyan demir parmaklıkla çevrili sütunların üzerinde ayakta durarak yaşarlardı. Hiç oturmadan ya da diz çökmeden ve bedenlerine hiç bakmadan ve gerçekten de bir rüzgar, oradan geçen bir kuş, bir yolcu ya da bir mürit birkaç meyve ya da kabuklu yemiş getirene kadar hiçbir şey yemeden orada dururlar ve hiç pişmiş yemek yemezlerdi.
Aşırı sıcak ve soğuğa dayanır bazen güneşten kör olur, bazen de buzlarla kaplanırlardı.
Hiç yıkanmayan bu gibi insanlar leş gibi kokarak pislik içinde yaşarlardı.
OLSUN DA GÖR
O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
Seyreyle gülü bülbülü
Çifter çifter aylar gökyüzünde
Her gece ayın on dördü